Hoşgeldiniz!

Yaşamımdan bazı örnekleri ve deneyimleri paylaşmak istedim. Bu nedenle başladım oturup yazmaya...

2 Ocak 2019 Çarşamba

İkinci Askerlik

Milenyuma yeni girmiştik. 2000 Senesi. Kendi isteğimle, TSK’ne veda edeli ve özel sektörde çalışmaya başlayalı tam 6 yıl geçmişti.

Bir gün mesaiden çıkıp eve geldim. Kapıda her zaman olduğu gibi yüzündeki gülümseme ile Serap karşıladı. ‘’Hoş geldin’’ dedi. Elinde sarı renkli bir zarf vardı. Zarfın üzeri adeta pullarla kaplıydı. ‘’Bugün postacı getirdi’’ dedi. ‘’Açtın mı yoksa?’’ dedim. Baktım zarf açılmış. Keşke açmasaymış diye düşündüm. Bana uzattığı zarfı aldım. Ayakkabılarımı bile çıkarmadan yazıyı bir hamlede okudum.

Özetle: E.Tnk.Kurmay Albay R.Alim Gürerk (1969-7)

3-23 Eylül 2000 tarihlerinde icra edilecek Yıldırım 2000 Seferberlik Tatbikatında, 65nci Mekanize Piyade Tugay Komutan Yardımcısı olarak görevlendirildiniz. En yakın Askerlik Şubesinden işlemlerinizi yaptırın.

‘’Nereden çıktı bu?’’ diye düşündüm önce. Eğer mesleğimi sürdürmeyi düşünseydim, 1994 yılında atandığım, 10ncu Zırhlı Tugay Komutan Yardımcılığını bırakıp ayrılmazdım.

Bu arada önümüzdeki günlerde beni oldukça önemli bir olay bekliyordu. Her 2 yılda bir Paris’te düzenlenen Euro Satory Savunma Sanayii Fuarında hem Koluman Motorlu Araçlar A.Ş. hem de Mercedes-Benz Türk Şirketlerinin yetkilisi olarak hafta boyunca görevliydim. Devam eden projeler, çözülmesi gereken sorunlar vb. nedenlerle bu görevi bir başkasına devredebilme şansım yoktu. Yani gitmem gerekliydi.

Diğer taraftan da, ne olursa olsun T.C. Devletinin bir emrini yerine getirmemin kaçınılmaz olduğuna inanıyordum. Genelkurmay’da çalıştığım dönemde, hazırlığına benim de katıldığım ‘’Türk Silahlı Kuvvetleri Personel ve Araç Seferberliği Çalışmaları’’ esnasında edindiğim bilgilere göre; ‘’ Kendisine sefer görevi verilen personel sağlık yönünden raporlu bile olsa, raporu hitamında göreve katılır’’ kesin hükmü vardı.

Bunu biliyor olmama rağmen, şansımı  bir deneyeyim diyerek, Kara Kuvvetleri Seferberlik Daire Başkanı Kıymetli Sınıf Arkadaşım Tuğgeneral H.T.'i aradım. ‘’Başçavuşum, bir sıkıntıdan ötürü yardımına ihtiyacım var’’ dedim. Harp Okulunda birlikte olduğumuz 6ncı Bölüğün  Başçavuşuydu. Gerek Kuleli'deki sınıf başçavuşları ve gerekse Harp Okulunda Bölük Başçavuşları en iyi öğrenciler olurdu. Konuyu anlattıktan sonra, aslında beklediğim yanıtı aldım. ‘’Katılmaktan başka çaren yok’’ dedi. Haklıydı. Aksine davranış halinde, oldukça ağır bir kanuni müeyyidesi vardı. Sonunda şöyle bir karara vardım: ‘’Tatbikat tarihinde raporlu olacağım, Paris Fuarından sonra bu kanuni görevi yerine getireceğim.’’ dedim ve öyle yaptım.

Fuar gayet verimli ve iyi geçti. Bir hafta sonra Ankara’ya döndük. Çalıştığım iş yerinde bana oldukça özel destek verdiler. Yeniden üniforma giyip Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir Albayı olarak görev yapacağım 25 gün boyunca ‘’Ücretli İzinli’’ sayma kararı verdiler. Bu her şirketin yapacağı bir jest değildi. Bir de üstelik Yönetim Kurulu Başkanı rahmetli Mustafa Koluman bana ‘’Alim Bey, gerekli gördüğünüz yerde, araç bakım, onarım, eğitim vb. konularda bana danışmadan ...TL'ye kadar Şirketimiz adına harcama yapabilirsiniz’’ dedi.

Mustafa Koluman'ın; birlikte çalıştığımız 17 yıl boyunca, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında daima olumlu duygular taşıdığına, büyük güveni olduğuna defalarca tanık oldum. Bazen benden bile daha fazla iyimser düşünceleri olduğunu gördüm. Nurlar içinde yatsın.

Ailece hazırlıklarımızı tamamladık. Bir sabah Ankara’dan, aracımızla Lüleburgaz’a doğru yola çıktık. Ben, Serap ve 4 yaşına kadar Lüleburgaz’da Ana Okuluna giden Barış beraber keyifli bir yolculuktan sonra 16 yıl önce ayrıldığımız, Trakya’nın güzel ve uygar ilçesi Lüleburgaz’daydık. Orduevine yerleştik. Henüz akşam olmamıştı. Üzerimizi değiştirip kendimizi dışarı attık. Orduevi, çevresi ve ilçe daha da güzelleşmişti. Yemek saatine kadar 20 dakika mesafedeki diğer güzel, şirin ve uygar bir ilçeye, Babaeski’ye gitmeye karar verdik. Babaeski’deki Tugayın Komutanı yakın arkadaşım Tuğgeneral V.Ş.K.'ya merhaba demek ve 3 hafta birlikte görev yapacağım kişi hakkında bilgi almak istiyordum.

Babaeski çok değişmemişti. Subay gazinosunda oturduk. Arkadaşımın eşi gazinoya gelip bize katılma inceliğini gösterdi. Benim amirim olacak Tuğgeneral M.K. ve arkadaşım Kırklareli’de bir toplantıda imişler. Bir süre sonra geldiler. Sohbet edip eski günleri yad ettikten sonra, konvoy yaparak 3 araba Lüleburgaz’a geldik. Akşam yemeğinden sonra, 65nci Mknz.Tugay Komutanı Tuğgeneral M.K. ve eşi orduevinde bizimle oturmaya geldiler. Biraz sohbet ettik. Ayrılırlarken M.K. ''Arabanızı saat kaçta göndereyim?’’ dedi. ''09.00’da'' dedim. Oysa mesainin 08.00’de başladığını biliyordum. ‘’Yarın Kolordu Komutanı, Trakya’daki Tugay Komutanlarıyla beraber Tugayımıza gelecek isterseniz ertesi günü gelin’’ dedi. ‘’Yok, hayır yarın gelirim’’dedim. ‘’O halde araç sizi 07.30’da alsın’’ dedi. Gittiler.

Ertesi gün, sivil kıyafetle makam arabasına bindim. Benim zamanımda Tümen Kurmay Başkanının bindiği wagoner denen Jeep Willys idi. Bildiğim yoldan geçip Tugaya geldik. Bana Kurmay Yüzbaşı olarak oturduğum aynı oda tahsis edilmişti. Ancak kapıdaki levha değişmişti.’’Tugay Komutan Yardımcısı’’ yazılıydı. Kısa sürede eğitim kıyafeti ve botları getirdiler. Ancak, bere değil kep getirmişlerdi. Levazım Astsubayına ‘’Bana derhal bere getirin, ben Tank Subayıyım’’dedim. ‘’Emredersiniz’’dedi ve gitti.

Karargahın önünde dizildik. En başta ben, yanımda Kurmay Başkanı ve sırayla diğer karargâh subayları. Önce tek tek Tugay Komutanları geldi. Çoğunu tanıyordum. Ama en ilginci Zırhlı Tugay Komutanı, çok yakın arkadaşım Tuğgeneral S.K. ile karşılaşmamız oldu. Bir süre sonra Kolordu Komutanı da geldi. Sırayla herkesin elini sıktı. Ardından Generallerle beraber çardağın altına gidip oturdular. Kısa bir süre sonra beni de çağırdılar. Gittim, oturdum. Bayağı ilgi odağı olmuştum. Özellikle, maaşım nedense çok merak ediliyordu. Üstü kapalı yanıtlarla geçiştirdim.

İkinci askerlik günlerimi genellikle, anılarımı tazelemek, eski sivil asker arkadaş ve dostları ziyaret etmekle geçiriyordum. Bu arada Edirne, Kırklareli, Vize gibi askeri garnizonlara gidip, halen görevde bulunan arkadaşlara sürprizler yapıyordum. Akşamları ise, genellikle Ordu Evinde yemek yiyor, eşimin birlikte aynı okulda çalıştığı arkadaşlarının evlerine ziyarete gidiyorduk. Kısacası günlerimiz güzel geçiyordu. Ama her zaman olduğu gibi güzel günlerin de sonu oluyordu.

Bir gün, Tugay Komutanı 3 gün izin alıp ayrılmaya karar verdi. Bana hiçbir açıklama yapmadı. Önüme gelen bir yazılı emirden, kendisinin yokluğunda Tugay Komutanı olarak Kurmay Başkanı Kurmay Albay H.Ö.’nün görevlendirildiğini öğrendim. Oldukça sinirlendim. Benim anlayışıma göre bir işi bazen kanuna göre bazen de keyfe göre yapmak olamazdı. Eğer ben Tugay Komutan Yardımcısı isem ki öyle olduğum için buradaydım. Görev bana ait olmalıydı. Yok değil isem, 6 yıl önce bu camiadan ayrılmış biri olarak bu görevi yapamayacaksam o halde, ben de izne ayrılırım dedim ve ‘’Bana 3 günlük izin kağıdı’’ hazırlanmasını istedim.

Ankara’ya döndüm. Artık görev sürem de dolmak üzereydi. Böylelikle 2nci Askerlik Dönemimi tamamlamış oldum.